Trump Towers, Ofis Kule:2 Kat:18, No:12, Sisli, Istanbul, Turkey

Publication

Publication

Genel Anlamda Türkiye’deki Savunma Sanayii Faaliyetleri

Savunma sanayii kapsamındaki faaliyetler planlama, koordinasyon mekanizmasından karar mekanizmasına, karar mekanizmasından ise denetim ve kontrol mekanizmasına kadar birbirleri ile ilişkili birçok idari ve ticari işlem ve eylemleri ifade etmektedir. Bu faaliyetler kapsamında idari faaliyetler kendi içerisinde yetki ve görev kapsamında değerlendirilebilirken, sanayiye ilişkin diğer tüm faaliyetler de idari faaliyetlere bağlı özel hukuk ilişkileri kapsamında değerlendirilmektedir.

Bir başka ifade ile birçok kez Borçlar Hukukunun konusunu oluşturan tipik ve atipik sözleşme ayrımı dahi, savunma sanayii faaliyetleri söz konusu olduğunda idarenin tipik veya atipik sözleşmelere taraf olmasının bir sonucu olarak herhangi bir özel hukuk veya kamu hukuku kişisi ile yapılan sözleşmelerden farklı olarak sistemsel ve süreçsel farklılıklar içerebilmektedir. Dolayısıyla savunma sanayii faaliyetlerini açıklarken bu faaliyetlerin özellikle planlama, koordinasyon, karar, denetim ve kontrol aşamalarında kamu otoritelerinin düzenleyici idari işlemleri de dikkate alındığında, özel hukuk veya idare hukuku kapsamındaki sözleşme tipleri ayrımından uzaklaşılarak, faaliyetlerin genel kapsam ve amaçlarının üzerinde durulmak suretiyle sözleşmelerin taraf, konu ve temel edimlerin belirlenmesi yönteminin uygun olacağı düşünülmektedir.

Savunma sanayii tedarik faaliyetleri genel olarak, savunma sanayi alanında ihtiyaç duyulan ürün ve hizmetlerin temin ve tedariki olarak tanımlanabilir. Temin ve tedarik süreçlerinde yaşanılan sorunlar ülkelerin milli güvenlik unsurlarını doğrudan etkilediği için bu faaliyetler çoklu karar verme aşamaları ile hayata geçirilmektedir. Savunma sanayii tedarik akışı genel olarak ihtiyaçların belirlenmesi, görevlendirmelerin yapılması, projelerin yönetimi ve yürütülmesi, tedarik unsurunun temini ve denetim aşamalarından oluşur.

Tedarik faaliyetlerinin temel taşını ihtiyaçların belirlenmesi oluşturmaktadır. İhtiyaçların belirlenmesinde sektörel ve endüstriyel ihtiyaçların tespiti buna uygun tedarik stratejilerinin oluşturulması asıldır. Bir ülkenin savunma ihtiyaçlarının tespiti ve tedariki bütün olarak o ülkenin savunma sanayii politikaları ve stratejisini oluşturmaktadır. Savunma sanayiinde tedarik faaliyetlerini, ülkelerin milli güvenlik ve savunma konuları ile doğrudan ilişkili olduğu için kamu ihale hukukunun genel ilkeleri çerçevesinde tümüyle değerlendirmek doğru olmayacaktır. Örneğin, ülke savunma ve güvenliği için gerekli bir ürün veya hizmetin tedariki noktasında duyulan ihtiyaç, bu ürün veya hizmetin nitelik ve nicelikleri ile savunma sanayii stratejindeki uygunlukları göz önüne alınarak uygun görülen üreticiden tedarik edilecek dolayısıyla bu alanda genel kamu ihale hukuku ilkelerinden “rekabet edilebilirlik” ilkesinin esnekliği gündeme gelecektir.

Bununla birlikte kamu ihale hukukunun genel ilkelerinden olan “şeffaflık” ilkesi savunma sanayii tedarik faaliyetleri bakımından önem arz etmektedir. Savunma güvenliği uygulamaları ile birçok kez karşı karşıya gelebilen rekabet ve şeffaflık ilkeleri uygulamaları yalnızca üretim süreçlerinin belirlenmesinde değil temin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik üretim gerekliliklerinin her aşamasının saptanmasında da  son derece önem arz etmektedir. Uluslararası şeffaflık ilkelerini koordine etmek ve desteklemek üzere kurulan Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transparency International),  savunma sanayii tedarik faaliyetlerinin yüksek ticari hacim ve gizlilik unsuru barındıran işlemlerden oluşmasından kaynaklı bu alanda yolsuzluk riskine dikkat çekmekte ve bu alandaki işlemlerin niteliklerine rağmen ülkelerin savunma politikaları, savunma bütçeleri ve tedarik uygulamalarında şeffaflık sağlanmasının gerekliliğine vurgu yapmaktadır.

Uluslararası Şeffaflık Örgütü yapmış olduğu araştırmalar neticesinde savunma sanayii alanında toplam yirmi dokuz faaliyet konusunda yolsuzluk riski tespit etmiştir. Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün tedarik faaliyetleri kapsamında tespit ettiği yolsuzluk risklerinin  genel olarak tek kaynak uygulamaları, acente ve komisyonculuk faaliyetleri, muvazaalı fiyat teklifleri, finansman modelleri, offset faaliyetleri, sözleşmenin yapılması ve işin temini, alt yüklenici faaliyetleri ve sözleşmelerin milli şirketlere verilmesine yönelik faaliyetler çerçevesinde olduğu görülmektedir.

Savunma sanayii alanında imalat ve üretim yeterlilikleri ülkelerin savunma ve güvenlik stratejilerinde millileştirme unsurunun ön plana çıkması bakımından son derece önemlidir. Bu tür faaliyetler özellikle ticarileştirme başarısına paralel olarak yüksek teknolojik çıktıların sağlanması ve sürdürülebilirliği bakımından yalnızca ihtiyaç duyulan ürünlere yönelik değil aynı zamanda ileri teknolojik ihtiyaçlar da göz önüne alınarak geleceğin imalat ve üretim kabiliyetlerini arttırmak gayesi ile yürütüldüğü sürece katma değeri yüksek çıktılar sağlayacaktır.

Savunma sanayii imalat ve üretim faaliyetleri, ihtiyaç listelerinin hazırlanması ve tedariklerin temini, özel sektör tarafından üretilen savunma sanayii ürünlerin ticaretine ilişkin milli güvenlik politikaları da göz önüne alınarak kısıtlayıcı önlemler getirilmesi, yeni üretim ve imalat alanlarının açılması, özel sektör tarafından üretilen kimi savunma sanayii dışı ürünlerin savunma sanayii kapsamında değerlendirmeye alınması halinde bu ürünlere ilişkin düzenleme getirme yetkisi ve tüm bu yetkilerin ne şekilde kullanılacağının belirlenmesi hususlarını da kapsamaktadır.

Özellikle savunma sanayiinin kontrol ve denetim mekanizması gereksinimi karşılamak amacıyla  çeşitli ülkelerde bu tür faaliyetler için yetkilendirilen kamu otoritelerinin görev ve sorumluluklarını kanuni kapsamda belirleme ihtiyacı duyulmuştur. Örneğin 1950 yılında A.B.D.’de çıkartılan Savunma Üretimi Kanunu ( The Defense Production Act ) A.B.D Başkanı’na savunma üretiminin düzenlenmesi hususunda çeşitli yetki ve sorumluluklar getirmekle, savunma öncelikleri ve kaynak tahsisine ilişkin bir takım konularda bu yetkileri hangi kamu otoritesi aracılığı ile kullanabileceğini düzenlemesi bakımından,  yetki dağılım ve tasarrufunun sistematik yasal alt yapısını gösteren en iyi kaynaklardandır. Bununla birlikte, Pakistan’da Savunma Bakanlığı yapısı dışında ayrıca Savunma Üretimi Bakanlığı kurularak savunma sanayii üretiminin düzenlenmesinin ayrı bir bakanlık yapılanması altında yürütüldüğü de görülmektedir.

Ülkemizde savunma sanayii alanına giren veya girebilecek ürünlerin üretimine münhasır, yukarıda belirttiğimiz hususları kapsar tek düzenleme 5201 sayılı Harp Araç ve Gereçleri ile Silâh, Mühimmat ve Patlayıcı Madde Üreten Sanayi Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Kanun olarak karşımıza çıkmaktadır.  Fakat bu kanunun yalnızca harp araç ve gereçleri ile silâh, mühimmat ve patlayıcı madde üreten sanayi kuruluşlarının kurulması, işletilmesi ve yükümlülükleri ile denetimine ilişkin esas ve usulleri düzenlediği göz önüne alındığında,  savunma sanayii üretim faaliyetleri kapsamında veya savunma ve milli güvenlik unsurları bakımından savunma sanayii faaliyetleri kapsamında da değerlendirilebilecek diğer ürün ve/veya hizmetlere ilişkin yasal düzenlemeler içermemesi bakımından yeterli olduğunu söylemek doğru olmayacaktır.

İmalat ve üretim faaliyetleri milli menfaatler kadar devletlerarası ilişkilerde de ülkelerin güvenlik ve savunma menfaatlerini ilgilendirmektedir. Dolayısıyla birden fazla savunma sanayii üreticisi şirket tarafından devletler nezdinde yürütülen ortak projelerde de imalat ve üretimin hangi yöntemle, hangi oranda, hangi yetkinlikte, kimin tarafından yapılacağının öngörülmesi teknoloji transferi başta olmak üzere genel olarak savunma sanayii yaklaşımlarının belirlenmesi bakımından da büyük önem arz etmektedir. Savunma sanayii gibi ileri teknoloji gerektiren, savunma ve güvenlik menfaatlerinin ön planda değerlendirildiği bir alanda imalat ve üretim faaliyetleri değerlendirilirken ön plana çıkan kabiliyet unsuru, kaynak tahsisi ve stratejik planlar çok uluslu projelerde uluslararası konsorsiyum veya ortak üretim yöntemleri kapsamında farklı ticari yapıların da oluşmasına yol açmıştır. Uluslararası konsorsiyumların oluşmasında hiç şüphesiz ki temel faktör yüksek bütçeli savunma projelerinin iktisadi ve mali yönleri bakımından finansman işbirliğinin sağlanmasını amaçlamaktır. Ortak yönetim de ise uluslararası konsorsiyumdan farklı olarak üretim kabiliyetleri ve maliyetler ön plana çıkmaktadır.  Savunma sanayii alanında bu iki üretim yönteminin gerçekleşmesi ise ülkelerin savunma sanayi politika ve stratejileri noktasında ortak menfaatlerinin, müttefiklik ilişkisinin bulunmasına bağlıdır.

Özellikle sivil havacılık alanında sıklıkla duyulan ve savunma sanayiine bağlı ticaret hacminin artmasıyla da savunma sanayii kapsamında da gündeme gelmeye başlayan, üretim faaliyetlerinin bir fazı olarak değerlendirilebilecek bir başka faaliyet de sertifikasyondur. Sertifikasyon temel olarak savunma sanayiinde kullanılan hava araçları için önem arz etmekte ve uçuş emniyeti konularını kapsamaktadır. Sivil havacılık alanının en önemli unsurlarından olan uçuş emniyeti, tasarım, üretim ve operasyonel faaliyetlerinin tamamında dikkate alınmaktadır. Savunma sanayiinde kullanılan hava araçlarının doğrudan ülkelerin savunma ve taarruz alanlarına özgülenmesinden dolayısıyla uçuş esnasında tasarım, üretim ve operasyonel faaliyetlerinde sivil sektördeki gibi kişilerin uçuş emniyetine ilişkin konular ile doğrudan ilintili olmamasının bir sonucu olarak Avrupa Havacılık Emniyeti Ajansı benzeri uluslararası kuruluşlar tarafından sertifikasyon süreçleri kapsamına alınmadığı görülmektedir. Askeri havacılık alanında bu tür faaliyetler ekseriyetle ülkelerin veya NATO benzeri uluslar arası organizasyonların kendi mevzuatları ve kuralları ile düzenlenmektedir.  Ülkemizde savunma sanayiinin sivil havacılık alanına yönelik ürün ve hizmetler geliştirmesinde edindiği yeterlilik de dikkate alındığında sertifikasyon konusunda yasal altyapının sağlanması önem arz etmektedir.

Savunma sanayiinin temel taşını oluşturan en önemli süreç ise araştırma geliştirmedir. ArGe faaliyetleri savunma sanayii faaliyetlerinin bütün içerisinde her faaliyet alanında imkan ve kabiliyetlerin gelişmesi noktasında ön plana çıkmaktadır. 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun’da yer aldığı tanımdan hareketle, savunma sanayii ArGe faaliyetlerini savunma sanayii alanında kültür, insan ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi dağarcığının artırılması ve bunun yeni süreç, sistem ve uygulamalar tasarlamak üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen yaratıcı çalışmaları, çevre uyumlu ürün tasarımı veya yazılım faaliyetleri ile alanında bilimsel ve teknolojik gelişme sağlayan, bilimsel ve teknolojik bir belirsizliğe odaklanan, çıktıları özgün, deneysel, bilimsel ve teknik içerik taşıyan faaliyetler olarak da tanımlamak mümkündür.

Savunma sanayiisi gelişmiş ülkelerin ArGe çalışmaları ile savunma sanayii gelişmişlik oranları arasında doğru orantılı bir ilişki olmakla, savunma sanayii alanında ArGe faaliyetlerinin yerli üreticiler ile kamu kurumları işbirliğinde yürütülmesi yönünde bir eğilim bulunmaktadır. Bununla birlikte başarılı bir ArGe çalışması sonucunda oluşan lisans, bir başka ismi ile teknoloji transferi, ülkeler arası savunma sanayii faaliyetlerinin şekillenmesinde önemli rol oynamaktadır. ArGe faaliyetlerinin fonksiyonunu açıklamak üzere bir örnekleme yapılması gerekirse; günümüzde hemen hemen tüm evlerde bulunan bilgisayar iyi bir örnek teşkil edecektir. Bilgisayarın temel fonksiyonel yapısı hiç şüphesiz ki içerdiği yazılımlar ile ilintilidir. Aksi durumda bilgisayarın donanımsal yapısında kullanılan parçaların çeşitliliği ve kalitesi, yazılım alt yapısı yetersiz bir bilgisayar için hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Bu örneklemeden hareketle savunma sanayii alanında ihtiyaç duyulan ArGe faaliyetlerini ise yazılım teknolojisine benzetmek mümkündür. İçerisinde üstün nitelikte yazılım bulunmayan bir bilgisayarın ticareti ve kullanımından beklenilen fayda ile ArGe çalışması gerektirmeyen ve dolayısıyla yetersiz kabiliyet sergileyen bir ürün veya sistemin kullanılması ve ticareti benzerdir. Bu yönü ile değerlendirildiğinde, ArGe faaliyetlerinin savunma sanayii kapsamındaki tüm faaliyetlerin temel taşını oluşturduğunu söylemek doğru olacaktır. Tedarik denetim ve kontrolü devlet erkleri tarafından sağlanan savunma sanayiinde ArGe faaliyetleri sonucu oluşan çıktı etkinliği, devletlerin uluslararası güç ve kabiliyetlerini arttırmada en etkin faktördür.

Savunma sanayii ArGe faaliyetleri değerlendirilirken ele alınan önceliğin temel ihtiyaçları karşılamaya yönelik şekillendirilmesi ise faaliyetten beklenilen faydayı sağlamayacak, bir sistemler bütünü olan savunma sanayiinde arzu edilen millileşme gayesini sekteye uğratacaktır. Zira  günümüzde teknolojik alt yapı üzerine kurulu savunma sanayiinde alt yapının birbiri ile entegre bir sistem halinde işlerliğini sağlamak için öncelikli temel teknolojik çalışmalara yönelmek önceliktir. Böylelikle temel teknoloji üzerine yapılan bir ArGe çalışması sonucu ortaya çıkan başarılı çıktı farklı sektörlerin ihtiyaçlarında da kullanılabileceği gibi entegrasyon ihtiyacı doğan yetersiz ArGe sonucu ortaya çıkacak dışa bağımlılığın azaltılmasında da önemli bir yaklaşımı sergileyecektir. Aksi durumda gösterilen tüm uğraşlar araştırma geliştirme faaliyetinden uzaklaşarak ürün geliştirme faaliyetine dönüşecektir.

ArGe faaliyetleri ile ilgili bir diğer faaliyet alanı ise modernizasyon ve entegrasyondur. Savunma sanayiinde modernizasyon en geniş anlamı ile kabiliyetlerinin arttırılmasına yönelik faaliyetler bütünü olarak tanımlanabilir. Savunma sanayii terminolojisinde kullanılan “kabiliyet” terimi ise savunma ve saldırı esnasında beklenilen faydayı sağlayacak toplam yeterlilik ve yetenek olarak değerlendirilebilir. Entegrasyon ise kabiliyetlerin koşullara bağlı olarak değiştirilmesi ve geliştirilmesine yönelik yapılan çalışmaların mevcut sistemlerle uyumunun sağlanması ve bu amaçla yürütülen tüm alt faaliyetlerin bütünü olarak tanımlanabilir.

Modernizasyon ve entegrasyon faaliyetleri savunma sanayiinde kabiliyetlerin ve dolayısıyla ArGe etkinlik ve sürdürülebilirliklerinin ortaya konulduğu önemli faaliyetlerdendir.  Bu sebeple ülkelerin savunma doktrinlerinde, politikalarında ve harcamalarında stratejik ve taktiksel önemi haizdirler. Modernizasyon ve entegrasyon faaliyetleri, bu faaliyetlerin gerektirdiği ihtiyaçlar kapsamında bakım, onarım, geliştirme ve destek faaliyetlerini de içerir. Bu faaliyetlerinin tamamen yerli hizmet sağlayıcıları ile yürütülmesi ise ArGe faaliyetleri sonucu oluşan çıktının etkinliği ile ilişkilidir. ArGe faaliyetleri gelişmemiş ülkelerde modernizasyon ve entegrasyon faaliyetleri yabancı lisanslar altında yürütülmek durumundadır. Savunma sanayiinde her bir yapısal ve sistemsel unsurun kapsamlı ArGe faaliyetleri neticesinde ileri teknoloji ürünü olmasının doğal sonucu olarak bu unsurların modernizasyon ve entegrasyon faaliyetlerinin de ihtiyaç, süreç, yönetim, fayda, maliyet analizinde ayrı ayrı değerlendirmelere tabi tutulduğunu belirtmek gerekir.

ArGe faaliyetleri bakımından savunma sanayiinde ticarileşme kabiliyetini ortaya koyan en önemli çıktı ise lisanslama kabiliyetleridir.  Lisans sahibinin sahip olduğu teknolojiyi üçüncü kişilere kullandırma faaliyeti olarak da tanımlayabileceğimiz bu faaliyetler bir savunma sanayii ürünü, hizmeti veya teknolojik yetkinliğinin üçüncü kişilerce ( ekseriyetle özel firmalar) kullanılması veya kullandırılması için gerekli onay ve izinleri kapsamaktadır. Bu tür faaliyetler savunma sanayiinin yüksek teknolojik ürün ve hizmetlerinin stratejik dağılımı, ihtiyaçların karşılanması ve yine ülkelerin savunma sanayiinde dışa bağımlılıkları ile doğrudan ilintili olduğu için savunma sanayii politika ve kararlarında son derece önem arz etmektedir. Bu sebeple bu faaliyetlerin düzenlenmesi ve yürütülmesinin kamu otoritelerince yapılması asıldır. Buna göre, her ne kadar ilgili ürün, hizmet veya teknoloji özel bir şirket tarafından üretiliyorsa da izin ve onay süreçlerinde ithalat ve ihracat faaliyetleri ile doğrudan ilintili olarak bu ürünün üçüncü kişilerce kullanımı o ülkenin kamu otoritelerince özel izin ve onay gerektirmektedir. Ülkemizde, savunma sanayii alanında 5201 sayılı Harp Araç ve Gereçleri ile Silâh, Mühimmat ve Patlayıcı Madde Üreten Sanayi Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Kanun kapsamınki ürünler için lisanslama ve ihracat faaliyetleri izin mercii Milli Savunma Bakanlığı’dır.

Lisanslama ve teknoloji transferi faaliyetlerini üretim lisansları ile sınırlandırmak doğru olmayacaktır. Zira savunma sanayii alanında dinamik bir gelişim gösteren teknolojik seviye, yeni ürün ve hizmetlerin ortaya çıkması sonucunda mevcut ürünlerin de değişen ihtiyaçlar çerçevesinde kabiliyetlerinin arttırılması ihtiyacını doğurmaktadır. Bu sebeple, geçmişte en üstün teknoloji ürünü bir savunma sanayii aracının tedarik edilmiş olması gelişen ihtiyaçlar dengesinde özellikle uluslararası gelişim hızıyla paralel şekilde ihtiyaçlara cevap vermelidir. Bu gereklilik savunma sanayii alanının düzenlediği savunma ve güvenlik konularının doğal bir sonucudur. Dolayısıyla, bu tür faaliyetler düzenlenirken, izne tabi ürün ve hizmetin cinsi, süresi, kapsamı, amacı detaylı şekilde değerlendirilmekte ve izin mercileri tarafından savunma sanayii strateji ve politikalarına uygun karar verilmektedir.

Bununla birlikte bu tür faaliyetlerin her tür savunma sanayii ürün, hizmet veya teknolojisini kapsadığını belirtmek de doğru olmayacaktır. Ülkelerin geliştirdikleri savunma sanayii ürün veya teknolojilerinin kimi zaman milli savunma ve güvenlik stratejilerine uygun olarak yalnızca ülke sınırları içerisinde kullanılması öngörülebilir. Bu durumlarda ilgili ürün, hizmet veya teknoloji için lisanslama ve teknoloji transferi faaliyetleri söz konusu olmayacaktır.

Lisanslama ve teknoloji transferi faaliyetleri ülkeler için önem arz ettiği kadar lisans sahibi yerli firmalar bakımından da iş stratejilerinin ve rekabet koşullarının şekillenmesi bakımından önem arz etmektedir. Herhangi bir lisans altında üretim, bakım, onarım vb. faaliyetlerde yetkilendirilmiş olan yerel firma zaman içerisinde edindiği bilgi ve tecrübeye bağlı olarak kendi teknolojik gelişim seviyesinin de artmasını sağlamakta böylece pazarda önemli bir “know-how” sahibi olarak faaliyet alanını genişletebilmektedir.

 ArGe faaliyetleri ile yakından ilişkili  ve savunma sanayiinde sıklıkla duyulan bir diğer faaliyet ise kalifikasyon faaliyetidir.  Kalifikasyon faaliyetleri savunma sanayiinde ürün ve hizmet etkinlik ve niteliklerinin arttırılmasına yönelik faaliyetler bütünü olarak tanımlanabilir. Kalifikasyon faaliyetleri savunma sanayii ürünlerinin kalite ve uyum yönleri ile niteliklerinin sağlanmasına yönelik çalışmaların tamamını içerir. Bir savunma sanayii ürünün etkinlik ve niteliklerinin, üretimin her bir sürecinde uyulması gereken kalite standartlarına ve sistemlerin uygunluğunu sağlamak üzere yürütülen bu faaliyetler seri üretim faaliyetlerinin hayata hızlı geçirilmesi için son derece önemlidir. Bir başka ifade ile başarılı bir kalifikasyon faaliyeti ile üretime geçiş hızı arasında doğru orantı bulunmaktadır. Bununla birlikte başarılı bir kalifikasyon süreci, ürüne ilişkin proje maliyetlerinin de artmasına engel olacağı için üretim faaliyetlerinin bir süreci olarak da değerlendirilebilecek kalifikasyon süreçlerinin etkin şekilde yürütülmesi önem arz etmektedir.

Yukarıda belirttiğimiz ve genel kapsamı ile üretim süreci faaliyetleri olarak da tanımayabileceğimiz faaliyetlerin yanı sıra, savunma sanayii ürün ve hizmetlerinin ticarileşmesine yönelik yürütülen faaliyetler de kendisine özgü dinamiklere ve kurallara tabidir. Özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomileri arasındaki arz ve talep dengesi ile dünya ölçeğinde milli çıkar dengelerinin hakim olduğu savunma sanayiinin ticarileşme faaliyetleri, gelişmiş ülkelerin ihracat rejimlerine yönelik uygulamaları ve uluslararası hukuk bakımından bağlayıcı bir çok kaideye tabi olarak yürütülmek durumundadır. Hiç şüphesiz ki, dünya genelinde savunma ihtiyaçlarına yönelik arz ve talep dengesi arasındaki oran her geçen gün artmakta gelişmiş ülkelerin savunma arzına yönelik artan talep karşısında kendi milli çıkarlarına gösterdikleri önem derecesi de aynı buna paralel artış göstermektedir. Bunun bir sonucu olarak da savunma sanayii alanında yürütülen ticari faaliyetlerde taraflar konuyu basit bir ticari ilişkiden ziyade uzun süreli azami menfaat temin etmeye yönelik şekillendirme durumunda kalmakta ve teknolojiye dayalı üretim ve satış yapan şirketler bağlı oldukları ülke kuralları ile sınırlandırılırken alıcı şirketler nezdinde doğan büyük ticari pastayı devamlı hale getirme çabasına girmekte; alıcı şirketler ise kurulan bu ticari ilişki kapsamında yüksek borç yükümlülüğü karşısında döviz açığına sebep olmayacak önlemler alarak ticaretin konusu unsur yanı sıra özellikle teknolojik kazanım elde etme gayretine girmekte veya borç yükümlülüğünü telafi etmeye yönelik şartlar ileri sürmektedir. Tüm bu gerekçeler ile ihtiyaç duyulan savunma ve güvenlik ihtiyaçlarına yönelik tedarikte, uluslararası ticaret uygulamalarında farklı akit tipleri ortaya çıkmakta ve yüksek bütçeli ihtiyaçların teminine yönelik sanayi işbirliği veya offset olarak da tanımlanan çeşitli programlar uygulanmaktadır. Sanayi işbirliği faaliyetleri, savunma sanayii alanında yüksek bütçeli ürünlerin alımında karşılıklı ticaret uygulamasının bir alanı olarak tanımlanabilir. Bir başka ifade ile, ithal edilecek bir ürünün satın alınması koşulunun çeşitli taahhütlere bağlandığı karşılıklı ticaret uygulaması olarak da tanımlanabilen sanayi işbirliği uygulamaları ile temel amaç, ithalatçı firmanın sattığı ürünler vasıtasıyla ekonomide katma değer sağlanmasıdır. Beklenilen katma değer artışı yerli sanayiinin kalkındırılması, ihracatın arttırılması, teknoloji transferi, ortak üretim, doğrudan yabancı yatırımın sağlanması şeklinde gerçekleşebilmektedir. Dünyada 1960lı yıllarda uygulanmaya başlayan sanayi işbirliği faaliyetlerinin ülkemizdeki ilk yasal zeminini 3238 sayılı kanun oluşturmaktadır. Bu kanun uyarınca Savunma Sanayi İcra Komitesi’ne savunma sanayii ürünlerinin ihracatı ve offset ticareti ile karşılıklı ticaret konusunda karar alma görevleri verilmiştir. Bununla birlikte özel sektör ihtiyaçlarına yönelik kamu alımlarında uygulanacak sanayi katılım programları ise ilk kez 6518 sayılı kanunun 45inci maddesi ile 4734 sayılı Kamu İhale Kanunun 3üncü maddesinin (U) bendine eklenen “Yenilik, yerlileşme ve teknoloji transferini sağlamaya yönelik sanayi katılımı/off-set uygulamaları içeren mal ve hizmet alımları” düzenlemesi uyarınca 15 Şubat 2015 tarihili Resmi Gazete’de yayımlanan 4334 sayılı Kamu İhale Kanunun 3üncü Maddesinin (U) Bendine Göre Yapılacak Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Sanayi İşbirliği Programı Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik ile yasal zemine kavuşturulmuştur.

16/2/2016 tarihinde ise 6676 sayılı Kanun'un 16ncı maddesi uyarınca da 4734 sayılı Kamu İhale Kanunun 3üncü maddesinin (U) bendinde yer alan 'offset' kelimesi metinden çıkartılmıştır. Bu değişikliğin temel amacı ise 'offset' ifadesinin terminolojik olarak uygulanması planlanan sanayi işbirliği modeli ile örtüşmediğine ilişkin kanaattir. Sanayi işbirliği uygulamalarına özellikle savunma sanayii alanı dışındaki alanlarda Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birliği uygulamaları kapsamında çekince ile yaklaşılmasından kaynaklı bu tür faaliyetler de benzer ifade değişikliklerine şahit olunmaktadır.

Sanayi işbirliği uygulamaları doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. “Doğrudan” ve “Dolaylı” olarak da tanımlanan bu uygulamaların en temel farklılığı ithalat konusu ürün ve hizmet ile ilintili olup olmadığı noktasındadır. Buna göre doğrudan sanayi işbirliği mekanizmasında ithalatçı işbirliği taahhüdünü ana tedarik konusu proje kapsamında taahhüdü gerçekleştirdiği ülkeden ürün ve hizmet satın alarak gerçekleştirirken, dolaylı sanayi işbirliği modelinde ise işbirliği taahhüdü ana tedarik konusu ihtiyaçtan tamamen bağımsız bir niteliktedir. Basit bir ifade ile örneklemek gerekirse, bir savaş uçağı alınması projesinde, uçağın alınması karşılığında uçağın üretiminde yerli sanayiinin kullanılması veya üretimin belirli aşamalarının ülke içinde gerçekleştirilmesi taahhüdünü doğrudan, uçağın alınması karşılılığında bir hastane, köprü, otel vb. bir yatırımın yapılmasını da dolaylı işbirliği taahhüdü oluşturmaktadır.

 

Savunma sanayii ihtiyaçlarına yönelik yürütülen bir başka faaliyet türü ise, uygulamada inşa-i faaliyetler olarak da anlaşılan taahhüde yönelik edimlerdir. Savunma sanayii alanındaki taahhüt faaliyetleri denildiğinde akla ilk gelen yapım işleridir. 4734 sayılı Kanunun 3inci maddesinin (b) bendi uyarınca savunma, güvenlik veya istihbarat alanları ile ilişkili olduğuna veya gizlilik içinde yürütülmesi gerektiğine ilgili bakanlık tarafından karar verilen veya mevzuatı uyarınca sözleşmenin yürütülmesi sırasında özel güvenlik tedbirleri alınması gereken veya devlet güvenliğine ilişkin temel menfaatlerin korunmasını gerektiren hallerle ilgili yapım işleri ceza ve ihalelerden yasaklama hükümleri hariç 4734 sayılı Kamu İhale Kanuna tabi değildir. Yapım işleri doğrudan ülke içi ihtiyaçlarla sınırlı olmaksızın, üye olunan uluslar arası kurum ve kuruluşlar tarafından yürütülen projeler kapsamında da temin edilebilir. Bunun en belirgin örneği NATO taahhüt işlerinde ortay çıkmaktadır. NATO ortak bütçesi tarafından ortak finanse edilen projelerde “sivil inşaat işleri” olarak da tanımlanan bu işlemlerde çok uluslu fonlar aracılılığı ile taahhüt faaliyetleri hayata geçirilmekte ve bu faaliyetler NATO kriter ve değerlendirmelerine uygun olarak yürütülmektedir.

Kustepe Mahallesi, Mecidiyekoy Yolu Caddesi, Trump Towers, Ofis Kule:2 Kat:18, No:12, Sisli Mecidiyekoy, Istanbul, Turkey

Subscribe Our Newsletter

© 2025 HERDEM | All Rights Reserved. Powered by Stingreys

HERDEM

360