Turkey’s relationship with the fifth-generation fighter jet, the F-35, dates back to the early 2000s. The F-35, which was developed after the F-22 project, the first fifth-generation fighter jet to be put into production and put into service in the world, has become a symbol of unity and security for the Western Alliance. The tensions that followed resulted in Turkey purchasing the S-400 air defense system and being removed from the F-35 Project. This article will examine the F-35 and fifth-generation fighter jets, explain Turkey’s place in this project in detail, shed light on the S-400 air defense system purchased from Russia and the events that developed as a result of this purchase process, and finally, examine the possible consequences of returning to the F-35 program.
The aviation and defense industry, which experienced a major transformation and revolution with the 4th generation fighter jets, the transition from the analog system to the digital system called "fly-by-wire" and the transfer of the main tasks of flying the aircraft to a limited artificial intelligence computer after this technological transformation, as a result of which the pilot transformed from the person who flies the aircraft to the person who controls its flight, are among the most radical changes experienced in the defense industry and aviation sector, especially in the late 70s and 80s.
Bunun ardından geliştirme süreçlerine başlanan beşinci nesil savaş uçaklarının ilk örneği 2005 yılında ABD envanterine giren F-22 savaş uçağı olmuştur. Bu uçaklar, kendilerinden önceki nesil savaş uçaklardan çok büyük bir teknolojik farkla ayrılmaktadır: Bunlar çok düşük radar kesit alanları sağlayan dizayn özellikleri, ağ merkezli savaş altyapısı, çok gelişmiş çevresel farkındalık, ufuk ötesi savaş altyapısı gibi sistemler, bu uçakları diğerlerinden daha özel kılmaktadır. (Örneğin, F-35 uçaklarında yedi milyon satır bilgisayar kodu bulunmaktadır ve tehdit tanımlanmasında bir 4. Nesil uçaktan yüz kat fazla parametre kullanılmaktadır. Air Force Magazine’e göre, 4. nesil F-16’nın radar kesit alanı 4m² yken; F-35’in radar kesit alanı 0.005m²’dir. Radar kesit alanı 0.01m² olan güvercinden bile daha az radarda görünen F-35 gibi 5. nesil uçaklara sahip devletler, büyük hava üstünlükleri kazanmaktadır.)
Amerika,’nın beşinci nesil ikinci savaş uçağı projesi olan F-35 programının başlangıcını JAST (Joint Advanced Strike Technology) olarak bilinen bir girişim oluşturmuştur. Başlangıçtaki bu girişimin amacı yeni bir savaş uçağının tasarlanması ve geliştirilmesi faaliyeti değil, yeni nesil savaş uçağı için gereken teknolojinin geliştirilmesidir. Daha sonrasında çeşitli firmalar tarafından geliştirilen uçak prototiplerinden Lockheed Martin’in prototipinin ABD Savunma Bakanlığı tarafından uygun görülmesinden sonra 2001 yılında Northrop Grumman ve BAE System altyüklenici seçilerek Lockheed Martin’e 10 yıllık bir geliştirme süreci verilmiştir ve 2006 yılında ilk F-35A modeli hangardan çıkmıştır.
Bu süreç içerisinde ABD, hem müttefikleriyle ortak savunma sistemlerinin geliştirilmesi hem de F-35 savaş uçağının geliştirilmesi, üretilmesi ve satılması hususlarında dokuz devletin dahil olduğu bir Konsorsiyum kurulmuştur. Konsorsiyumdaki ülkeler, uçağın geliştirilmesine sundukları katkı ve kapasiteleri nispetinde üretimden pay sahibi kabul edilmişlerdir. Bu aşamada uçağın ana üreticisi ve en büyük müşterisi olan ABD, sınıflandırmanın dışında tutulmuştur. Bununla beraber geliştirilmesine 2,5 milyar dolarla birinci dereceden katkı sunan tek devlet Birleşik Krallık’tır. İkinci seviye ortak olarak 1 milyar dolarlık yatırımla İtalya, 880 milyon dolarla Hollanda bulunmaktadır. Üçüncü seviye ortaklar ise: 195 milyon dolarla Türkiye, 160 milyonla Kanada, 144 milyonla Avustralya, 122 milyonla Norveç ve 110 milyon dolarlık yatırımla Danimarka projeye ortak olmuştur. Türkiye müşterek Taarruz Uçağı (F-35) Projesine 12 Temmuz 2002 tarihindeki Savunma Sanayii İcra Komitesi (SSİK) kararına istinaden dahil olmuştur.
Bu süreç içerisinde Türk hükûmeti ve Türk firmaları F-35’in üretimi ve geliştirilmesinde aktif rol oynamışlardır. Bu firmalar, uçağın çeşitli parçalarında ve sistemlerinde tasarım ve üretim görevleri üstlenmişlerdir.
Projede daha önce başlıca yer alan başlıca Türk Savunma Sanayii Firmaları ve üstlendikleri roller aşağıda şöyle özetlenmektedir:
TUSAŞ, F-35A uçaklarının orta gövdesini, ABD dışındaki tek kaynak olarak üretmektedir. Bunun yanı sıra orta gövde kompozit ve metalik parçaları, hava alığı, hava yer harici yük taşıyıcısı ve adaptörü de TUSAŞ tarafından hazırlanmaktadır.
AYESAŞ da F-35’in panaromik kokpit ekranını üretmekte. Bunun yanı sıra füze kontrol arayüz kartlarının üretimini ise tek kaynak olarak üstleniyor.
Alp Havacılık, ana ve burun iniş takımlarının parçalarını, uçağın yapısal bazı parçalarını ve F-35’in motoru F135 için çeşitli bileşenleri üretiyor.
ASELSAN’ın ise aviyonik sistemler ve uçağın hedefleme sisteminde kullanılan optik bileşenler ile ilgili çalışmaları bulunmaktadır.
HAVELSAN da Türkiye’nin F-35 Entegre Pilot ve Bakım Eğitim Merkezi’nin kurulumunu üstlenmiştir.
Öte yandan Türkiye’nin F-35’te kullanılacak füze ve mühimmatlara yönelik çalışmaları da gerçekleşti. ROKETSAN ve TÜBİTAK SAGE, SOM-J seyir füzesi geliştirirken ASELSAN ve TÜBİTAK SAGE de Hassas Güdüm Kiti’ni F-35’te kullanıma uygun olarak yeniden tasarladı.
Bütün bu üretim ve geliştirme faaliyetlerinin ardından 21 Haziran 2018 tarihinde Türkiye F-35 Projesi kapsamında tedarik edilecek olan 100 uçak siparişinden ilk uçağını Teksas-Fort Worth’te teslim aldı. Bu tarihten itibaren Türkiye için üretilen uçak sayısı 6’ya ulaştı ancak ABD ile yaşanan S-400 hava savunma sistemi krizi neticesinde Türkiye için üretilen uçaklar ABD Hava Kuvvetleri’ne teslim edildi.
S-400 HAVA SAVUNMA SİSTEMİ VE TÜRKİYE:
Türkiye’nin hava savunma sistemine karşı duyduğu ihtiyaç özellikle güney sınırındaki Irak, İran ve Suriye ile meydana gelen gerilimler ve bu ülkelerden gelebilecek füze tehdidine karşı 1990’lı yılların ortalarından itibaren hava savunma sistemi edinmeye dayanmaktadır. Türkiye, daha önceden hava sahasına yönelik bir füze tehdidinde, bu tehditlerin bertaraf edilmesi görevini F-16 savaş uçaklarına vermişti ancak havadan yapılacak bir müdahaleden ziyade yerden radar destekli gerçekleştirilecek olan savunma sistemlerinin önemi ilerleyen zamanla gün yüzüne çıkmıştır.
Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın hava savunma sistemi alımına ilişkin 2000’li yılların başından beri açtığı ihalelerde herhangi bir sonuç alınamamıştır. Bununla beraber 2011 yılında Suriye İç Savaşı’nın başlaması üzerine hava sahasının güvenliğini sağlamak Türkiye için önemli bir stratejik öncelik haline geldi. Bu kapsamda Türkiye’nin acil ihtiyacını karşılamak üzere, NATO’ya yapılan başvuruya binaen 2012 yılında ABD, Hollanda ve Almanya kendi envanterlerindeki Patriot Hava Savunma Sistemleri’ni Türkiye’ye yerleştirdi. Hâlen Türkiye’de NATO görevi kapsamında İspanya ve İtalya’nın anti-füze sistemleri konuşlu bulunmaktadır.
Türkiye’nin öncelikli olarak bu sistemlere yönelik arayışı devam ederken dışarıdan tedarik edeceği hava savunma sistemlerinden ve bu sistemlerin geliştiricisi firmalardan karşılanmasını beklediği en temel kriter “Teknolojik Transfer”in gerçekleştirilmesiydi.
Bu girişimlerin ardından yeni arayışlara giren Türkiye’nin önünde, seçenekleri arasında ABD menşeli Patriot Hava Savunma Sistemi, Rus menşeili S-400 Hava Savunma Sistemi ve Avrupa’da, İtalyan- Fransız Konsorsiyumu olan MBDA’in ürettiği SAMP-T Sistemi bulunmaktaydı. Patriot’lar konusunda Türkiye’nin özellikle öne sürdüğü şartlardan biri olan “teknoloji transferi” hamlesi konusunda en net gelişmelerden biri 2013 yılında yaşandı. Bu yılda Türkiye, müttefiki olan ABD’den kara ve hava savunma sistemi ihtiyacını karşılamak için başvuruda bulundu ancak Türkiye’nin Patriot füzelerini teknoloji transferiyle satın alma talebi ABD Kongresi’nde karşılık bulmaması ve talebin “Amerikan Fikrî Mülkiyet Kanunu”na uymadığı gerekçesiyle reddedilmesi, Patriot satın alma girişimlerinin askıya alınmasına sebebiyet verdi. Başarısız geçen ihale süreçlerinden ve ABD’ye yapılan talebin ardından 2013 yılında gerçekleştirilen ilk ihale sürecinde Türkiye’nin beklentilerini karşılayan Çinli CPMIEC şirketinin geliştirdiği FD-2000 Hava Savunma Sistemi’nin satın alınmasında karar kılındı ancak şirketin ABD yaptırımları kapsamında olması, teknoloji transferini gerçekleştirmeye dair niyetinin kaybolması ve NATO çevresinden gelen rahatsızlıklar sonucunda bu sistemin alımından da vazgeçildi. Bununla beraber S-400 görüşmeleriyle Avrupa menşeili SAMP-T sistemine ilişkin görüşmeler de gerçekleştirilmekteydi. Özellikle Konsorsiyum’un teknoloji transferiyle beraber yeni jenerasyon SAMP-T’lerin üretiminde Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre kurgulanma yapılmasına yönelik oluşan irade de bu görüşmeler sırasında ifade edilmişti ancak bu görüşmeler de başarıyla sonuçlandırılamadı.
Çinli firmaya verilen ihalenin iptal edilmesinden sonra Türkiye ilk olarak “Milli Füze Üretim Projesi”nin oluşturulacağını duyurdu. Daha sonrasında gelinen aşamada Türkiye 11 Nisan 2017 tarihinde 2 milyar 500 milyon dolarlık bir anlaşmayla Rusya’dan S-400 füzelerinin alınması için bir anlaşmanın imzalandığı duyuruldu. Bununla beraber Türkiye’nin ısrarla istediği ve ön şart olarak sunduğu S-400 füzelerinden ülkeye teknoloji transferi konusunda Rus taraftan Türkiye’ye herhangi bir güvence verilmedi. Pentagon S-400 füzelerinin NATO sistemleriyle uyumlu olmadığını belirtirken, NATO da Türkiye’nin Rusya’dan hava savunma sistemi satın almasının ‘sonuçları’ olacağını söyledi. Türkiye, Batı’dan gelen bu tür söylemlere karşılık 12 Temmuz 2019’da ilk S-400 teslimatını aldı.
Sistem nasıl çalışıyor?
- Uzun menzilli izleme radarı, havadaki nesneleri takip ediyor ve gelen bilgiyi komuta aracına gönderiyor. Potansiyel hedefler, komuta aracında değerlendiriliyor.
- Hedef tanımlandıktan sonra komuta aracı füzenin fırlatılmasına karar veriyor.
- Fırlatmayla ilgili veriler, hedefe göre en iyi konumda bulunan fırlatma aracına gönderiliyor ve buradan karadan havaya füzeler gönderiliyor.
- Angajman radarı, füzenin hedefine ulaşmasına yardımcı oluyor.
ABD ve NATO, Türkiye'nin S-400 alımına neden karşı çıkıyor?
ABD, Türkiye'nin S-400 sistemlerine birçok nedenden dolayı karşı çıkıyor:
- NATO'nun en stratejik üyelerinden birisi olan Türkiye'nin ittifakın en önemli hasmı konumundaki Rusya ile geliştirdiği bu ilişkinin ortak güvenlik mimarisini zafiyete uğratacak olması kaygısı.
- ABD savunma sanayiinin en önemli müşterilerinden olan Türkiye'nin başka üreticilere kaptırılması riski.
- Türkiye'nin S-400 tedariğinin, ABD Kongresi'nin 2017 Ağustos ayında çıkardığı ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası (CAATSA) kapsamına girmesinden dolayı yaptırımlara muhatap olacak olması ve dolayısıyla Türk-Amerikan ilişkilerine yeni bir darbe vurulacak olması.
- Türkiye'nin de üretim programında yer aldığı ve konuşlandıracağı 5. kuşak savaş uçağı F-35'lerin hassas ve üstün özelliklerinin ayrıca her türlü faaliyetlerinin S-400 radar sistemi tarafından ele geçirilebilecek olması kaygısı.
NATO açısından ise öne çıkan iki unsur bulunuyor. Birincisi, Türkiye'nin S-400 hava savunma sistemlerinin hiçbir şekilde NATO'nun mevcut savunma ve radar sistemlerine entegre edilemeyecek olması.
İkincisi ve daha önemlisi NATO-Rusya ilişkileri. Türkiye'nin son dönemde Rusya ile geliştirdiği yakın iş birliği, Suriye iç savaşının sonlandırılması sürecinde Astana Süreci'ni geliştirmesi ve aynı zamanda başta ABD olmak üzere geleneksel Batılı müttefikleriyle Suriye ve diğer konularda giderek daha gergin bir ilişki içinde olması NATO tarafından çok yakından izleniyor.
Kuruluşunun 75. senesini kutlayan NATO'nun halen en büyük hasmının Rusya olması, caydırıcılık açısından hem Doğu Avrupa hem de Karadeniz bölgesinde yeni askeri yapılanmalar sürecinde olması Türkiye'nin S-400 savunma sistemlerini alma kararını daha da karmaşık hale getiriyor.
S-400’lerin tedarikine ve testlere Türkiye tarafından devam edilmesi sonucunda Beyaz Saray, 17 Temmuz 2019’da Türkiye’nin küresel F-35 Ortak Saldırı Uçağı ortaklığının askıya alınması ve çıkarılmasına karar verdi. 21 Nisan 2021’de de Türkiye’nin programdan resmî olarak çıkarıldığına dair Ankara’ya bildirimde bulunuldu.
S-400’ün alımına karşılık ABD, 14 Aralık 2020’de Savunma Sanayii Başkanlığı’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin birincil savunma tedarik kuruluşu olması ve savunma sanayisinin gelişiminde üstlendiği sorumluluklardan dolayı SSB Başkanı İsmail Demir, SSB Başkan Yardımcısı Faruk Yiğit, SSB Hava Savunma ve Uzay Daire Başkanı Serhat Gençoğlu ve SSB Bölgesel Hava Savunma Sistemleri Müdürlüğü Program Yöneticisi Mustafa Alper Deniz'e ABD'nin Düşmanlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası’nın 231. Maddesi uyarınca yaptırım uygulamıştır. Türkiye bu yasa kapsamında doğrudan yaptırıma uğrayan bir ülke olarak değil, Rusya’nın ABD tarafından yaptırım kapsamına alınmış şirketiyle beraber çalışması, ticari ve stratejik anlaşmalarda bulunması sebebiyle ikincil bir yaptırıma uğramıştır.
Gerçekleşen bu gelişmeler ışığında S-400 hava savunma sistemleri, herhalde son 20 yılda, savunma ve güvenlik alanında Türkiye’nin tedarik ettiği en pahalı değil, ama en maliyetli sistem olduğu ortaya çıktı.
Son zamanlarda S-400’lerin Pakistan veya Hindistan gibi başka üçüncü ülkeye satılıp bu şartın gerçekleştirilmesi karşılığında da Amerika’dan F-35 projesine dönme ve F-35 uçakları talep edildiğine yönelik iddialar gündeme geldi. İddiaya göre Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemlerini kullanmaması şartıyla ABD’den 1 filo F-35 ve 1 filo F-35B talep ettiği söyleniyordu. Bu iddialara yönelik olarak yapılan çok farklı yorumlara karşılık Bakanlık’tan bir açıklama geldi. Millî Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre S-400 hava savunma sisteminin TSK envanterinde olduğu ve şu anda konuyla ilgili yeni bir gelişme olmadığı ifade edildi. İlgili açıklama şu şekilde;
« Ülkemizin hava savunma ihtiyacına yönelik sistem gereksinimi devam etmektedir. Bu kapsamda S-400 hava savunma sistemi TSK envanterinde bulunmaktadır. Mevcut durumda bu konuyla ilgili yeni bir gelişme bulunmamaktadır. »
ABD basını tarafından yazılanlara göre Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini bozmadan S-400’leri Pakistan veya Hindistan’a satabileceği, böylelikle programa geri dönmeye çalışacağı söyleniyor.
Peki Türkiye’nin tekrardan F-35 programına geri dönmesi ve olası F-35 alımı Türkiye’ye neler kazandırır?
1. NATO İlişkileri ve Batı İttifakı
Güçlenen NATO Bağları: Türkiye'nin F-35 programına geri dönmesi, NATO içindeki pozisyonunu güçlendirebilir. F-35 programı, NATO'nun hava üstünlüğünü sağlamada kritik bir rol oynuyor ve Türkiye'nin bu programa yeniden dahil olması, ittifak içindeki askeri entegrasyonunu artırabilir.
ABD-Türkiye İlişkileri: ABD ile Türkiye arasındaki gerilimler, özellikle S-400 hava savunma sisteminin alımıyla ilişkili olarak son yıllarda artmıştı. Türkiye'nin F-35 programına geri dönmesi, bu gerilimlerin hafiflemesine ve ikili ilişkilerde yeni bir sayfa açılmasına katkıda bulunabilir.
2. Rusya ile İlişkiler
Rusya ile Gerilimin Artması: Türkiye’nin F-35 programına yeniden dahil olması, Rusya ile ilişkilerini zorlaştırabilir. Rusya, F-35'lerin Türkiye'ye teslim edilmesine karşı olumsuz bir tutum sergileyebilir ve bu durum Türkiye-Rusya ilişkilerinde gerginliğe yol açabilir.
S-400 Tartışması: F-35 programına geri dönüş, Türkiye'nin S-400 sistemini nasıl konumlandıracağı konusunda yeni tartışmalara neden olabilir. Özellikle yukarıda da açıkladığımız ve son günlerde meydana çıkan haberlerle bu sistemlerin Hindistan veya Pakistan gibi üçüncü ülkelere satılması hamlesi gelebilir. Biz bunun gerçekleşme ihtimalinin olmadığı kanaatindeyiz. Çünkü bu tip stratejik silâh sistemlerinin akdinde bir son kullanıcı taahhüdü vardır. Rusya bunu Türkiye’ye Türkiye için satmıştır. Rusya’nın izni olmadan Türkiye’nin bu malzemeyi bir üçüncü ülkeye satması söz konusu olmayacaktır. Türkiye, bu sistemleri her hâlde Rusya izin verirse satabilir.
Bu tartışmalar devam ederken ABD, her yıl çıkardığı Ulusal Savunma Güvenlik Yetkilendirme Yasası’na S-400’e yönelik bir madde ekledi. O madde uyarınca, S-400 alımından dolayı tetiklenen yaptırımların kaldırılmasını, Türkiye’nin S-400 sisteminin mülkiyetine son vermesi şartına bağladı. Tam İngilizce ifadesiyle “Seize possession” olarak ifade edile bu şart, “sahipliğinden vazgeçmek” terimi hâliyle çok zor bir kriter. Çünkü Türkiye’nin hiçbir halde 1,3 milyar dolar verdiği bir malzemeyi çöpe atması muhtemel görünmemektedir. Bu iş çözülecekse hem Amerikan tarafının hem de Ankara’nın şartlar konusunda biraz daha esnek davranması gerekmektedir. Burada ortak çözüm olarak sistemlerin mülkiyetinden vazgeçilmesinden ziyâde bu sistemlerin operasyonel hale getirilmeyeceğine dair bir güvence verilmesi ve bu sistemlerin NATO Antlaşmasının beşinci veya dördüncü madde şartına bağlanması daha sağlıklı bir adım olacaktır.
Bu bağlamda beşinci madde kapsamında ittifaka üye devletlerden birine yapılan saldırının tüm NATO üyelerine yapılmış kabul edilmesi ilkesinden hareketle S-400’ün operasyonel hale getirilmesi şartı her iki taraf için de daha rasyonel zemine oturtulmuş bir anlaşma olarak kabul edilebilir.
3. Bölgesel Güç Dengesi
Doğu Akdeniz ve Ortadoğu: Türkiye'nin F-35 programına yeniden dahil olması, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu'daki askeri gücünü artırabilir. Bu durum, Türkiye'nin bölgedeki etkinliğini ve caydırıcılığını yükseltebilir, ancak aynı zamanda komşu ülkelerde endişe yaratabilir.
Yunanistan ile İlişkiler: Yunanistan, Türkiye'nin F-35 programına geri dönmesini dikkatle izleyecektir. Bu durum, Ege Denizi'nde ve Doğu Akdeniz'de zaten gergin olan ilişkileri daha da karmaşık hale getirebilir.
4. Savunma Sanayi ve Teknoloji Transferi
Savunma Sanayii Üzerindeki Etkiler: Türkiye'nin F-35 programına dönüşü, yerli savunma sanayisinin uluslararası standartlarda teknolojiye erişimini sağlayabilir. Bu durum, Türkiye'nin savunma sanayisini daha rekabetçi hale getirebilir. Uzun zamandır F-35 parçalarının önemli bir kısmını üreten ülke olarak hem gelişen teknolojilerin transferinin gerçekleşmesi hem de üretim kabiliyetlerinin artması ülke endüstrisi için önemli bir kazanım olacaktır. Milli Muharip Uçak olan KAAN’ın geliştirilme ve üretim aşamalarında da önemli bir kazanımın elde edilmesi mümkündür.
Teknoloji Transferi: F-35 programının bir parçası olarak teknoloji transferi ve iş birliği imkanları artabilir, bu da Türkiye'nin askeri teknolojisini geliştirmesine katkı sağlayabilir. Özellikle Avrupa Bölgesi’ndeki F-35 savaş uçaklarının tamirinin Türkiye’de yapılmasına yönelik daha önceden var olan anlaşmanın yeniden imzalanması, ülkedeki teknolojik gelişime ve 2011 yılında Hannover Fuarı’nda ilan edilen endüstri 4.0 dönüşümüne ülke çapında katkı sağlaması beklenmektedir. Özellikle Türkiye’de sanayideki gelişimin savunma sanayii alanında sıklaşması ve yoğunlaşması, bu alanda gerçekleşecek her türlü gelişimin diğer sektörlerin de gelişmesi için önemli bir atılım yaratacağı açıktır.
SONUÇ
Turkey’s return to the F-35 program and the issue of how the S-400s will be used remain on the agenda. After Turkey failed to purchase the F-35s for the $1.25 billion it paid, the issue of purchasing F-16s and modernizing existing aircraft came to the agenda. As a result, the most important move the US expected from Turkey was the acceptance of Sweden as a NATO member. Following the approval of the law passed by the Turkish Grand National Assembly by President Recep Tayyip Erdoğan on January 26, 2024 and its publication in the Official Gazette, the US Congress approved the sale of 40 F-16 fighter jets to Turkey and the purchase of kits for the modernization of 79 fighter jets on February 26, 2024. For now, a temporary air defense system phase has been created for the F-16, especially for the modernization of aging fighter jets and the increase of insufficient air capability. The reason why it is described as a temporary solution here is that Turkey is expected to deliver 20 of its first domestic and national warplane, the KAAN, to the THK by 2028, and then these warplanes are expected to replace the old F-4 and F-16 type aircraft in the TSK inventory by 2030. In the coming years, especially if Greece receives the F-35 warplanes it ordered and Turkey has to wait for the domestic and national warplane to be put into service, this could change the balance in the region.