Anayasa Mahkemesi’nin (“AYM”) 3 Temmuz 2019 tarih ve 2016/78974 numaralı bireysel başvuruya ilişkin kararı 31 Temmuz 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Aşağıda özetleyeceğimiz kararda Anwar Mohammed Tareef Zaid (‘Başvurucu’) isimli Libya uyruklu başvurucunun iddiası, yurt dışına döviz çıkarmaya teşebbüs kabahatinden ötürü kendisine verilen idari para cezasının iptaline rağmen peşin olarak ödediği tutara ilişkin faiz ve kur kaybından kaynaklı zararlarının giderilmesi talebinin reddedilmesiyle mülkiyet hakkının ve yargılama sürecinin uzunluğu sebebiyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündedir. AYM yargılama sürecine ilişkin değerlendirmesinde makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını yerinde bulmamış, ancak Başvurucu’nun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Olay Özeti
Başvurucu 31 Mart 2012 tarihinde İstanbul aktarmalı olarak Bingazi’den Amman’a gitmek istemiş; ancak rötar sebebiyle Amman uçağına yetişemeyince ertesi günkü uçağa bilet almıştır. Buna müteakip havaalanı kontrol noktasında gerçekleştirilen arama sonucu üzerinde 2.549.500 ABD Doları tutarında nakit bulunmuş ve ilgili tutara kolluk görevlilerince el konulmuştur.
Başvurucu’ya Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yurt dışına bildirimsiz döviz çıkarmaya teşebbüs kabahatinden 2.270.074 Türk Lirası tutarında idari para cezası verilmiştir. Başvurucu idari para cezasına ilişkin indirimden faydalanmak amacıyla kanun yoluna başvurmadan önce, cezanın verilmesini takip eden on beş gün içerisinde Bakırköy Mal Müdürlüğü (“Mal Müdürlüğü”) veznesine 1.702.556 TL tutarında ödeme gerçekleştirmiştir. Başvurucu daha sonra yetkili ve görevli yargı makamlara başvurarak idari para cezasına itiraz etmiş, nihai olarak Yargıtay 7. Ceza dairesinin verdiği karar doğrultusunda, Başvurucu’ya ödediği miktar iade edilmiştir.
Başvurucu iade edilen paranın kanuni faizi ile kur farkından kaynaklanan kaybının tazmin edilmesi talebiyle Maliye Bakanlığı’na, haksız yere idari para cezasına hükmedilmesi nedeniyle uğradığı zararın tazmini talebiyle de Adalet Bakanlığı’na başvurmuştur. Her iki idarenin Başvurucu’nun taleplerini reddetmesi üzerine Ankara 12. İdare Mahkemesi’nde ayrı ayrı iptal davaları açılmış; bu davalar ilk derece mahkemesince reddedilmiştir. Başvurucu istinaf ve karar düzeltme taleplerinden de olumlu sonuç alamaması üzerine her iki yargılama sürecini de bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne taşımıştır.
AYM’nin Değerlendirmeleri
AYM incelemesi kapsamında öncelikle başvuruya konu olaydaki davaların 2 yıl 4 ay ve 2 yıl 6 aylık sürelerde sonuçlandırıldığı ve bu sürelerin makul olduğu tespitinde bulunmuş; hüküm kısmında başvuru yollarının tüketilmemesi sebebiyle makul sürede yargılanma hakkının ihlaline ilişkin iddianın kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
Mülkiyet hakkına ilişkin iddialar ile ilgili olarak, AYM öncelikle Başvurucu’nun mal varlığına dahil olan meblağın kendisinden idari yaptırım olarak haksız yere tahsil edildiğinin kesinleşmiş yargı kararıyla sabit olduğundan bahisle, söz konusu alacağın Anayasa’nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında mülk teşkil ettiği tespitinde bulunmuştur. Bu sebeple AYM değer kaybına ilişkin başvuruyu mülkiyetten barışçıl yararlanma ilkesi çerçevesinde değerlendirmiştir. AYM daha önceki çeşitli kararlarına atıfta bulunarak kamu makamlarının para borçlarını makul olmayan bir gecikme ile ödedikleri hallerde para alacağında meydana gelen değer kayıplarının başvurucular üzerinde şahsi olarak aşırı yük oluşturması halinde müdahale ölçülü olmayacağından mülkiyet hakkının ihlaline karar verdiğini hatırlatmıştır. Nitekim AYM alacağa hak kazanılan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanmasının mülkiyet hakkı kapsamındaki alacağın enflasyon karşısında değer kaybetmesini önleyebilecek bir araç olduğunu belirtmiştir.
AYM somut olayı incelediğinde, Başvurucu’nun 1 yıl 9 ay boyunca alacağından yoksun kaldığı; işbu mağduriyetin ortaya çıkmasına idari makamların sebep olduğu ve Başvurucu’ya ait söz konusu meblağın Mal Müdürlüğü veznesine yatırılmakla Başvurucu’nun yoksun kaldığı dönem boyunca idare uhdesinde tutulduğu hususlarını değerlendirmiş; ayrıca, faiz ödenmemesiyle Başvurucu’nun mülkiyet hakkı kapsamındaki alacağının enflasyon karşısında değer kaybına uğratıldığı, keza kamu makamlarınca kanun yararına bozma sonrası yapılan ödemedeki gecikmeye ilişkin de makul bir gerekçe belirtilmediği tespitlerinde bulunmuştur.
Sonuç olarak, Başvurucu’ya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiğinden söz konusu müdahalenin kamu yararı ile Başvurucu’nun mülkiyet hakkının korunması arasında korunması gereken adil dengeyi Başvurucu aleyhine bozduğu ve Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkını ihlal ettiği değerlendirmesinde bulunulmuştur.
Yazar: Kaan Erdoğan